İnsanın yaşamının devamı, büyüme ve gelişmesi, sağlığının korunması için gerekli besin öğelerini doğru miktarlarda alıp, vücutta kullanılmasına beslenme denir. Beslenmenin ardından vücuttaki hormonların yeterli ve doğru salgılanması kişilerin sağlığı için önemlidir. Vücudumuzdaki insülin hormonun eksikliği ya da insülin eksikliği kaynaklı ortaya çıkan ve hiperglisemi ile karakterize Tip 2 diyabet dünyayı etkileyen önemli halk sağlığı sorunlarındandır. Patofizyolojisinin temelinde insülin direnci ve insülin sekresyonundaki azalmadır. Hastalığın ilerlemesiyle ilaç ve insülin kullanımı ortaya çıkmaktadır. Kullanılan ilaçlar ve insülin çoğu hastada tek başına uzun süreli tedavide yan etkilere sebep olmakta ve tedavinin etkinliği azalmaktadır. Günümüzde etkili glikoz kontrolü ve beta hücre fonksiyonunu düzenleyen inkretin bazlı tedavilerin önemi artmıştır. İnkretin, ağız yoluyla alınan karbonhidratların, intravenöz yolla verilen glukoza oranla intestinal hormon aracılı insülin sekresyonunu daha çok arttırması olarak bilinmektedir. İnkretin etkisi glikoza karşı insülin tepkisinin %50 ile %70’inden sorumludur. İnkretin hormonları glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1) ve glukoza bağımlı insülinotropik polipeptit (GIP)’dir. Bu hormonlar, pankreas beta hücrelerinden glukoz ile indüklenmiş insülin sekresyonunu harekete geçirmek üzere intestinal mukozadan salınır. Yapılan son çalışmalarda tip 2 diyabeti tedavi etmek için GLP-1 tabanlı tedaviler ve Dipeptidil Peptidaz-4 İnhibitörü (DPP-4) inhibitörlerinin HbA1C’yi düşürme ve glisemik kontrolü düzenlemedeki etkilerinin saptanması üzerine ilave tedavi olarak inkretinlerin önemi ortaya çıkmıştır.